Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen 9. Köy Haber Merkezi Projesi söyleşileri, tüm hızıyla Basın Evi’nde gerçekleşmeye devam ediyor. 11 Nisan Salı günü gerçekleşen söyleşinin konuğu ise, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ydü. “Deprem ve Kadın” konulu söyleşiye gazeteciler ve kadın aktivistler arasında doğal bir bağın olduğunu vurgulayarak başlayan Güllü, her iki tarafın birbirlerini tamamlayarak sonuca ulaşabildiğinden söz etti. Kadınların tüm dünyada ve özellikle Türkiye’de eşitsizlik nedeniyle sorunlarla boğuştuğuna işaret eden TKDF Başkanı, son 20 yıla bakıldığında Türkiye’de bu sorunların ikiye katlandığına işaret etti. Güllü, “Bu mücadelenin içinde, kendi adıma dinozorlaşma diyorum, çok uzun soluklu kalmanın getirdiği noktada, içinde bulunduğumuz koşullardan rahatsızlık duyuyoruz. 2002’den 2007’ye kadar Avrupa Birliği normlarıyla ilerlediğimiz bir sürecin içindeyken, birdenbire iktidarın kendi adına bir yön çizmesi ve kendi ideolojisini sahneye almasıyla bizim adımıza kazanımlardan geriye adım attığımız bir süreçti. Seçim masalarında pazarlığı yapılan bir süreçte, İstanbul Sözleşmesi’ni kurban verdik. Kendimizi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin içinde bulduk” diyerek süreci değerlendirdi.
“Mor Yerleşke” ile kadınların barınma sorununa öncelik verdik
“Deprem ve Kadın” konulu söyleşisinin devamında Güllü, Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen deprem felaketinde kadınların yaşadıklarını değerlendirdi. Güllü, “Felaketin büyüklüğü, bizim içimizde yaşadığımız dramı üçe dörde katlayacak dereceye getirerek bir başka dramı getirdi. Kadının fizyolojik ihtiyacını bile yerine getirirken toplumdaki yeri, kapıdan geri geri çıkmaktır. Ya da utana sıkıla söylemektir. Bu yüzden yaşadığımız bu süreçte, kendi adımıza ne yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Bahsedebileceğimiz şiddet, taciz, istismar gibi sorunların yanı sıra barınma ihtiyacı konusunda da kadınların depremde öncelik olarak düşünülmediğini ve düşünülmeyeceğini gördük. Deprem felaketini yaşamış pek çok kadının menopoza girdiğini gördük ve fizyolojik ihtiyaçları için malzeme bile yoktu. Bu süreçte kendi adımıza “Mor Yerleşke” adında oluşum yarattık. Buradaki önceliğimiz barınma hakkı oldu. Depremin üçüncü gününde Diyarbakır’da yalnız yaşayan bir kadına çadır verilmediğini öğrendik. 2 ay geçmesine rağmen hala başka bir kadına daha çadır verilmediğini öğrendik. Yalnız ve korunmasız olan kadınların barınma sorunlarına öncelik verdik” dedi.
“Bunlar bir ideolojinin arka planı değil, yapılması gereken görevlerdir”
Yaşanan deprem felaketinde kadınların bedenlerini korumak için mücadele ettiklerini söyleyen Güllü, “Depremin gece vakti olması, insanların yatak haliyle dışarı çıkmasını gerektirdi. Mahremiyet hakkı dediğimiz şey ortadan kalktı, öncelik can kurtarma oldu. Tabi öncelikle canı kurtulacak ama, aynı anda mahremiyet görevleri de yerine getirilmeli. İnsanlar uzaktan, dizi film izler gibi enkaz başında çekilen televizyon görüntülerini izledi. Bu noktada olayı orada haberleştirirken önündekine ‘biraz çekilir misin, kameram olayı net görmüyor’ diyen muhabir arkadaşlar oldu. Bu noktada enkazdan çıkabilecek bir kadının ya da bir çocuğun mahremiyet hakkı da hiçe sayılıyor. Bu açıdan unutulma hakkının sağlanmadığı bir deprem yaşadık. Depremlere alışık bir ülke olduğumuz için aslında biliriz ki; depremden 6 saat sonra Kızılay gelir, çadırları ve aş evini kurar. GATA gelir ve askeri hastanesini açar. Asker de sahaya çıkar ve korunma alanlarını belirler. Bunlar bir ideolojinin arka planı değil, yapılması gereken görevlerdir. Bu sistem de hayata geçmedi ve insan hayatları çok etkilendi. Ben 14 gün önce Hatay’daydım ve kaldırılmamış enkazların altında cansız bedenler vardı. Bu sistemin içerisinde yer alan sıkıntı; önce kurtarma, sonra barınma ve yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi anlamında iletişimlerin sağlanamamış olmasıydı. Biz de bu süreçte, yolların kapanmasına kadar varabilecek yardım gönderdik afet bölgesine. Ama mesela orada bedeni XXL olan bir kadını düşünemedik bu yardımları yaparken. Gönderilen yardımlardaki en büyük kıyafet bedeni 38 idi mesela. Büyük bir organizasyon sıkıntısı yaşandı. Depremde kaybolan çocuklarının peşinde anneler de gördük, biz kendi acil yardım hattımızı depremzedeler için kullanmaya başladık bu süreçte. Bir yandan da afet sonrası yemek için annesine sığınan çocuklar da gördük. Çocuklarımız babasından yemek istemeyi öğrenemedi, burada anne bir rol oynuyor. Bu açıdan ben depremin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği alanından da bizde deprem yarattığına inanıyorum” dedi.
“Senaryo yazmıyorum, yaşananları anlatıyorum”
Deprem bölgesinde kadınların tacize ve tecavüze uğradığını söyleyen Güllü, “Çadırların ya düğmesi var ya da fermuarı var ve içeri girilmesi çok kolay. Bu açıdan bir koruma olmadığı için tecavüzlerin yaşandığını öğrendik. Senaryo yazmıyorum, hayal dünyası yaratmıyorum ve yaşananları anlatıyorum. Bu yüzden daha çok uyku tulumu istedik, çünkü onların fermuarları içeriden. Bir yandan da kadınların hijyen anlamında suya ve tuvaletlere erişemediğini gördük. 40 güne kadar bu sorunlar devam etti ve bazı bölgelerde sürdüğünü de duyuyoruz. Belediyelerden mobil tuvalet talep ettik ama, tuvaletlerden önce bölgelerde su sorunu ortaya çıktı.” diyerek anlattı. Bu süreçte kendi yakınlarını da kaybettiğini söyleyen Güllü, “Yakınlarımın donarak ölmelerine tanıklık etmenin acısının üzerine kilit vurarak, yaşananlara çözüm bulmak için çaba sarf ettik.” diyerek yaşadıklarını dile getirdi. Çadır kentlerde şiddet vakalarının arttığını söyleyen Güllü, geçtiğimiz gün Hatay’da bir çadır kentte kendi kızını öldüren birinin haberini aldıklarını da söyledi. Şiddetin boyutunun afet bölgesinde arttığını anlatan Güllü, insanların konuşarak dertlerini anlatabilecekleri bir durumun olmadığını belirtti.
“Deprem bölgesinde 214 bin hamile kadın var”
Depremin ikinci gününde ‘Mor Yerleşke’ fikrini geliştirdiklerini söyleyen Güllü, “Kadınlar için kendi aralarında kullanabilecekleri mobil WC çözmeye çalıştık. Ayrıca ped ve iç çamaşırı temini de yaptık. Dünya sağlık standartlarını önemseyerek ve Haiti depreminde yapılan yardım süreçlerine bakarak bir benzerini bizim afet bölgemizde sağlamak için Mor Yerleşke’yi geliştirdik. Mor dememizin sebebi, kadın renginin ‘mor’ olması aslında. Mor güveni yansıtır ve mor rengin olduğu yerde kadın dayanışması vardır. Mora boyanmış iki konteynırı yan yana koyduk ve bu konteynırlara tüm kadınları, yaşlıları, engellileri ve çocukları koyarak, onlar için güvenli ve şiddetten arınmış alanlar oluşturduk. Ayrıca yerleşkelerde olası zorunlu hamilelikleri önlemek için, kondom gibi ürünlerin teminini sağladık. Bebeklerini emzirmek için kadınlara sterilize edilmiş alanlar sağladık. Bir şekilde burada kadınlar için, fizyolojik ihtiyaçlarını sağlamaları için mahremiyet alanı oluşturduk. Bir yandan da bölgedeki çocuklar için, travma eğitimi almış çocuk eğitimciler olmasını sağladık. Ayrıca bu süreçte deprem bölgesinde 214 bin kadının hamile olduğunu öğrendik. Maraş, Malatya, Hatay ve Adıyaman’da hastaneler zarar görmüş durumdaydı ve bu yüzden o hamile kadınlar için bir çözüm oluşturduk ve mor yerleşkelerimize danışman ebeler yerleştirdik ve onlarla süreci ilerlettik” diyerek Mor Yerleşke’nin işlevlerini anlattı. Seçim sürecinin zor geçeceğinden bahseden Güllü, “Kadınların siyasi pazarlık olarak protokollere, masalara geldiği noktada biz depremleri önce bir afet olarak yaşarız. Bir de bu cümleler üzerinden yaşarız. Hayatımızdaki depremleri sona erdirmek elimizde. Tercihlerimizi doğru yaparak, beklentilerimizi ve çağdaşlıktan geri adım atmayacağımızı bildirerek yapabiliriz” dedi.
Kaynak: 24 Saat Gazetesi
Tamamını okumak için tıklayınız
Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da Yüksek Mahkeme cinsel saldırı mağdurlarına yapılan bekaret testlerinin 'yasadışı ve Anayasa'ya aykırı' olduğuna karar verdi.
DetayAKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü ihbarla derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor dedi.
DetayDernek ve vakıflara kayyım atamasını kolaylaştıran kanun teklifini “örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı” olarak değerlendiren kadınlar, “Bu yasayla yapmak istediklerini yapamayacaklar çünkü kadınlar artık susmuyorlar, susmayacaklar” dedi.
Detay