Ülkemizde her gün işlenen kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bu cinayetlerin arasında yüksekten düşmeye bağlı ölümler ispatlanması en zor olanlardan. "Düştü" denilerek delillerin yeterince incelenmemesi ve bu davaların cezasızlıkla sonuçlanması katilleri cesaretlendiriyor. Erkeklerin kadınlara yönelik şiddeti her geçen gün artarken kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçen pek çok cinayetin sır perdesi aralanabilmiş değil. Son yıllarda "balkondan düşme" nedeniyle yaşamını yitiren kadın sayısında artış gözlemlendi. Son 2 yılda en az 93 kadının "yüksekten düşerek" yaşamını yitirdiği ortaya çıktı. Cinayetten önce bu kadınların çoğunun şiddet gördüğü gerekçesiyle "uzaklaştırma" başvurusunda bulunduğu belirlendi. "Düşerek" hayatını kaybettiği iddia edilen kadınlardan en bilineni Şule Çet. 5 sene önce Ankara’daki bir plazanın 20’nci katından düşerek hayatını kaybeden Çet’in intihar ettiği öne sürülse de aslında vahşi duygularla katledildiği ortaya çıktı. Bu cinayetten sonra şüpheli ölümlerin ardı arkası kesilmedi. Aysun Yıldırım, Duygu Delen, Esin Güneş, Şeyda Yılmaz ve nicelerinin katledilişi basında geniş yer aldı. Kadınların hepsinin intihar etmediği, aslında bir erkek tarafından yüksekten itildiği belirlendi. Kadın kuruluşları ise "Yalnız değilsiniz" diyerek şiddet gören kadınların her zaman yanında olduklarını ve destek olacaklarını söyledi.
Canan Güllü (Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı):
Kadınlar korkudan kolluğa başvuramıyor. Kadınlar kolluk tarafından koruma altına alınsa belki de böyle bir şüpheli ölümle hayatları son bulmayacak. Ama şimdi erkekler her türlü şiddeti uygulamayı kendinde hak görüyor çünkü ceza almıyor. Böyle yargı kararlarının olduğu ülkede daha çok sayıda bu tarz cinayetlere, intihara zorlanan, yüksekten atılan, katledilen kadın cinayetlerine tanıklık ederiz. Katleden erkeklerin farklı bahanelerini göreceğiz. ‘Ayağı kaydı, pencereden düştü, intihar etti’ bahaneleriyle arka planı araştırılmayan ölümler var. Detaylı incelemeler olmadığı için biz sadece ölümlere tanıklık edeceğiz. Bir cezasızlık iklimi var, önleyici politika yok, toplumsal bilinç geriliyor. Kadın birey olmanın ötesinde ‘cinsel obje’ olarak kalıyor. Ayrıca ‘imdat hattı’mıza son zamanlarda sığınak isteyen kadınlar başvuruyor. Önceden hukuk, psikolojik destek istenirdi. Şimdi dikkat çekecek derecede şiddetin odağından kaçmak isteyen kadınlar var. Kadınlar "Ölürsem bana bunları yaptı" diyerek not bırakıyorlar.
Özlem Özkan (Mor Çatı Gönüllüsü Avukat):
Bu tip yüksekten düşme ve şüpheli ölüm olarak görülen davalarda en temel sorunumuz ‘ispat’. Bizler faillerin genelde kimler olduğunu biliyoruz. İyi hal indirimi kısmı ise apayrı bir başlık. Ne yazık ki haksız tahrik ve iyi hal indirimi pek çok kadın cinayeti dosyasında uygulanan bir indirim. Faillerin pişman olmayan davranışlarını görmemize rağmen takdiri indirimler aldığını görüyoruz. Dolayısıyla bunun politik bir karar olduğunu düşünüyoruz. Yüksekten düşerek hayatını kaybeden kadın cinayetlerinin üstü örtülüyor. Öncesinde detaylı bir araştırma ve çalışma yapılması gerekiyor. Tanıkların dinlenilmesi, kadınların önceki şikâyetlerinin incelenmesi gerekiyor. Şiddet gören kadınların da tedbir kararı aldırdıktan sonra 1 ay geçmesi halinde tekrar başvurmasnı istiyoruz. Öte yandan Mor Çatı bünyesinde hukuki, psikolojik ve sosyal destek veriyoruz. Sığınak faaliyeti de yürütüyoruz. Türkiye’deki tek bağımsız feminist kadın sığınağını yürütüyoruz. Birliğin ve dayanışmanın önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Gülsüm Kav (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi):
Şüpheli ölüm olgusu Türkiye’de uzun zamandır var. Şüpheli kadın ölümlerini takip ediyoruz. Her sene 2 dosyamız olurken yıllar içinde giderek artmaya başladı. Bu yeni dönem şüpheli ölümlerde de Şule Çet büyük bir emsal oluşturdu. Şüpheli kadın ölümlerinin devlet tarafından izlenmesi ve tanınması gerektiğini söyleyerek şüpheli ölümleri yok sayan resmi kurumlara karşı varlığını ortaya koyan politik bir mücadele yürütüyoruz. Gerçek ortaya çıkarılmadığında cezasızlık anlamına geliyor. Resmî makamlar bir zamanlar kadın cinayetlerini tanımıyordu ama şimdi mecburen rapor yayımlamak durumunda kalıyorlar. Resmî makamların yayımladığı kadın cinayeti raporlarında şüpheli kadın ölümleri hiç yer almıyor. Yer almayınca da sanki cinayetlerde azalma varmış gibi görünüyor. Çok büyük bir aldatmaca. Aslında artış öyle bir oranda ki kadın cinayetine yaklaşan sayıda şüpheli kadın ölümleri görüyoruz. Bu ölümlerin hepsi cinayet olmayabilir. Biz de gerçek ortaya çıkarılsın diyoruz. Önerimiz ise etkin soruşturma yürütülmesi. Bu İstanbul Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesini oluşturuyor. Sözleşmeden imza çekilmesi, şüpheli ölümlere de yansıdı. Dünyanın başka ülkelerinde uygulanan, özellikle Latin Amerika’da model protokol belgesi var. Bir kadın ölü bulunmuşsa ayrıntılı ve özel bir soruşturma yürütülüyor. Ama bizde adı bile geçmiyor. Bunun çözümü mümkün: İstanbul Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesini tam uygulamak ve diğer ülkelerde olan uygulanan protokellerdeki evrensel ilkelerden öğrenip bunları Türkiye’de hayata geçirmek. Bu iktidar bunu yapmayacak, gidişattan belli. Önce bu iktidarı değiştirmeli, kadın düşmanları gönderilmeli.
Kadın kuruluşları şiddete ve tehdide maruz bırakılan kadınlar için şu önerilerde bulunuyor:
•Yetkili mekanizmalar kadınları korumalı.
•Önleyici politikalarla cezasızlık sistemi ortadan kaldırılmalı.
•Kadın fiziksel görüşmeyi kesmeli, erkekle iletişim avukatlar aracılığıyla gerçekleşmeli.
•Kadınlar istihdam edilmeli, destek olunmalı.
•Talep doğrultusunda kimlikleri gizlenmeli.
•Yargılama sisteminde indirim affı uygulanmamalı.
•Kadınlar için koruyucu önlemler alınarak tehlikeli ortamdan uzaklaştırılmalı.
•6284 Sayılı Yasa uygulanmalı.
Kaynak: BirGün
Tamamını okumak için tıklayınız
Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da Yüksek Mahkeme cinsel saldırı mağdurlarına yapılan bekaret testlerinin 'yasadışı ve Anayasa'ya aykırı' olduğuna karar verdi.
DetayAKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü ihbarla derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor dedi.
DetayDernek ve vakıflara kayyım atamasını kolaylaştıran kanun teklifini “örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı” olarak değerlendiren kadınlar, “Bu yasayla yapmak istediklerini yapamayacaklar çünkü kadınlar artık susmuyorlar, susmayacaklar” dedi.
Detay