19 Mart 2025’te Türkiye genelinde başlayan öğrenci eylemleri, anayasal haklar temelinde yükselen meşru bir direnişin parçasıdır. Bu barışçıl eylemler, devletin kolluk güçleri tarafından, hukuka aykırı, orantısız güç kullanarak bir şiddet rejimi kurduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Özellikle genç kadınlara yönelik uygulanan fiziksel ve cinsel şiddet, artık münferit bir ihlal değil, sistematik bir devlet suçudur.
Cinsel şiddet; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102, 103 ve 109. maddeleri başta olmak üzere birçok hükmü kapsamında açıkça suç teşkil eder. Şiddetin faili bir kamu görevlisi olduğunda, bu suçlara “işkence”, “görevi kötüye kullanma” ve “kasten yaralama” gibi ek nitelikler de eklenmektedir. Şiddetin gözaltı koşullarında gerçekleşmesi, ağırlaştırıcı neden sayılmaktadır. Bu bağlamda, polis tarafından genç kadınlara uygulanan her türlü cinsel şiddet iddiası derhal bağımsız ve tarafsız bir şekilde soruşturulmak zorundadır.
Ne var ki, şiddete maruz kalan genç kadınların beyanlarının yargı tarafından yok sayılması, delillerin toplanmaması ve etkin soruşturma yapılmaması açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin ihlalidir. Bu, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası yükümlülüklerin de çiğnendiğini göstermektedir.
Yargı mensupları, failleri değil, mağdurları susturarak bu suça ortak olmaktadır.
Dahası, bu şiddeti kamuoyuna duyuran sivil toplum temsilcilerinin gözaltına alınması, açıkça Anayasa’nın 26. ve 34. maddeleriyle güvence altına alınmış ifade özgürlüğü ve barışçıl gösteri haklarının ihlalidir.
Sosyal medyada ve X platformunda paylaşılan "Gözaltında cinsel saldırıya uğrayan kadınları her gün konuşacağız ve buna direneceğiz" mesajları için “Bu söylemleri neden güncelliyorsunuz?” sorusunu soran kolluk kuvvetleri, yalnızca suçun üzerini örtmeye değil, aynı zamanda şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Burada hedef alınan yalnızca bedenler değildir; aynı zamanda seslerdir, itirazlardır, hafızalardır. Erkek-devlet şiddeti, kendisine karşı çıkan her sesi bastırmaya çalışırken, toplumun adalet duygusunu sistematik şekilde yok etmektedir.
Ve buradan açıkça ilan ediyoruz:
• 18 yaş üstü genç kadınlara gözaltı süreçlerinde uygulanan cinsel şiddetin tüm failleri tespit edilmeli ve yargılanmalıdır.
• Beyanları dikkate almayan, delil toplamayan, şikayetleri işleme koymayan yargı mensupları hakkında derhal Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından işlem başlatılmalıdır.
• Kamuoyunu bilgilendiren STK temsilcilerinin gözaltına alınması hukuka aykırıdır; ifade özgürlüğünü ihlal eden bu işlemlere son verilmelidir.
• Cinsel şiddeti örtbas eden her kamu görevlisi, sadece görevini kötüye kullanmakla değil, aynı zamanda işlenen suça ortak olmakla sorumludur.
Bu suçları unutmayacağız. Bu şiddeti affetmeyeceğiz. Bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Çünkü hukuk, unutanların değil, direnenlerin yazdığı bir tarih ister.
Saygılarımızla.
Canan GÜLLÜ
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı