Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına karşı açılan davaların dördüncü grup ve son duruşmaları Danıştay 10. Daire’de dün tamamlandı. Türkiye, 11 Mayıs 2011 tarihinde ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla çekildiğini duyurdu. Fesih kararının ardından kadın örgütleri ve barolar başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları ile siyasi partiler kararın iptali için Danıştay'a başvurdu.
Yapılan başvurularda iptal kararının ‘kamu yararı’ taşımadığı, hukuksuz olduğu ve TBMM'nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmeden çıkılmasının yine TBMM'nin tasarrufuyla mümkün olabileceği vurgulandı.
DANIŞTAY TARİHİNDE BİR İLKTİ
İlk duruşma 28 Nisan Perşembe günü görüldü. Kadın örgütlerinin günler öncesinden yaptığı ‘güçlü katılım’ çağrısı, Türkiye’nin dört bir yanından gelen kalabalığın salonu doldurmasıyla karşılık buldu. 70’in üzerinde barodan bine yakın avukat duruşmaya katılım için yetki belgesi alırken, kadın örgütleri de tam kadro oradaydı. O kadar güçlü bir katılım vardı ki; Danıştay Konferans salonunda yapılan duruşma, heyet başkanının da dediği gibi ‘Danıştay tarihinde bir ilkti.’
Öyle ki, duruşma salonuna girenlerin yanı sıra giremeyenlerin kapı önündeki mücadelesi de polis saldırısına yol açtı, bir kadın yaralandı. Duruşma sırasında söz alan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Sibel Suiçmez, o gün heyete, şu sözlerle seslendi: “Biz buraya binlerce kadının kanını, umudunu, çığlığını getirdik. Getirdiğimiz çığlıkları, umutları ve kanları siz değerli yargıçlarımızın omuzlarına bırakıyoruz. Biz Türkiye’de de hâkimler var demek istiyoruz. Ne olur sizler de yargı yetkisinin gaspına izin vermeyin. Bugün burada hukuk olun, umut olun.”
HEYETE ÇAĞRI: VİCDANLI YARGIÇLAR OLARAK HATIRLANIN
Danıştay’da açılan davaların büyük çoğunluğu haziran ayı boyunca gruplar halinde esastan görüldü. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in başvurularının da görüşüldüğü 7 Haziran’daki duruşmada her iki siyasetçinin kendi yaptığı savunmalar kayıtlara geçti. Buldan, o gün yaptığı savunmada heyete ‘tarihi bir sorumluluk’ yüklerken, "Vicdanlı yargıçlar olarak hatırlanın" çağrısında bulundu.
Özgür Özel’in de ağırlıklı olarak heyete seslendiği konuşmasında ise şu sözler dikkat çekti: “Yaşanan her şiddetten utanç duyan bir erkek olarak elinizdeki yetkiyi kadınlar ve kamu adına karara bağlayacağınızı ümit ediyorum.”
Önceki duruşmalarda olduğu gibi son duruşmada da koruma kararlarına rağmen katledilen kadınlar hatırlatıldı, isimleri okundu. Nitekim o gün erkekler tarafından öldürülen 20 kadının yakınları da duruşmayı ‘onlara’ ayrılan bölümden izledi.
AÇILAN DAVALARA AYM YOLU İLK KEZ İŞARET EDİLDİ
14 Haziran’da yapılan üçüncü grup duruşmalarda ise İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) başvurusunun da aralarında bulunduğu 16 dava görüldü. O günkü duruşmada İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararının Anayasa'ya aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle dosyanın incelenmek üzere Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) gönderilmesi talebi ilk kez Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir’in mütalaasıyla işaret edildi.
Nitekim 14 Haziran’dan önce yapılan iki duruşmanın da savcılığını yapan Aytaç Kurt, mütalaasında doğrudan fesih kararının iptalini talep etmişti. İYİ Parti Kadın Politikaları Başkanı Ünzile Yüksel'in duruşma öncesi yaptığı açıklamada, “Bu davayı bir kişinin değil, tüm kadınların davası olarak gördüğümüz için buradayız” sözleri de kadınların örgütlü mücadelesinin en temel gerekçelerinden biriydi.
DURUŞMADA PINAR GÜLTEKİN KARARI VURGUSU
Haziran ayı boyunca üç grup halinde yapılan duruşmaların sonuncusu ise dün görüldü. Daha önce yapılan duruşmalara göre bu kez güvenlik önlemleri artırılırken, her duruşma öncesi Danıştay bahçesinde yapılan basın açıklamasına izin verilmedi. Kadın örgütleri ‘fesih işleminin’ iptalini talep ettikleri açıklamalarını Danıştay önünde yapmak zorunda kaldı. Duruşmada Samsun Barosu adına savunma yapan Hilal Serdar’ın “Kadına şiddete karşı olmak, ‘kadına şiddetle karşı olmakla mı’ karıştırılıyor?” sözleri, Türkiye’de kadına bakış açısına dair çarpıcı bir ifadeydi.
Pınar Gültekin davasından çıkan haksız tahrik indirimi kararı da dünkü duruşmada konuşan avukatların savunmalarına dayanak oluşturdu, İstanbul Sözleşmesi’nin ‘neden gerekli’ olduğu bu kararla gerekçelendirildi. Antalya Barosu adına konuşan Aylin Onursev’in, “Pınar Gültekin’in katiline uygulanan haksız tahrik indirimi, kendisine tecavüz ettiğini söylediği Nurettin Gider'i öldürülen Nevin Yıldırım’a uygulanmadı. Kendisinin hala Antalya L Tipi Cezaevinde bulunduğunu söylemek isterim” sözleri bu durumuna en somut örnek olarak kayıtlara geçti.
Şüphesiz duruşmanın en dikkat çeken savunmasını Kocaeli Barosu adına konuşan avukat Nuriye Yılmaz yaptı. Sözlerine, “Burada sadece avukat olarak değil, şiddet mağduru bir kadın olarak da bulunuyorum” ifadeleriyle başlayan Yılmaz, doktor olan eşi tarafından yıllarca uğradığı sistematik şiddeti anlattı.
Yılmaz’ın şu sözleri, salonda buz gibi bir hava esmesine neden oldu: “Ben bu şiddeti yaşamış, çaresizlikten, güvencesizlikten yargıya başvuramamış bir kadın olarak da buradayım. Bana şiddet uygulayan eşim doktordu. 2007 yılında hastalıktan vefat etmeseydi belki bugün ben de aranızda olamayacaktım. Belki de ismim anıt sayaçta yazacaktı.”
Danıştay’da ilk duruşmanın yapıldığı 28 Nisan’dan bu güne geçen yaklaşık iki ayda yapılan dört duruşmada kadınlar, 32 saat boyunca İstanbul Sözleşmesi’ni savundu. Davalı idare tarafından tüm duruşmalarda yapılan savunma ise tek bir argümana dayandı, “Cumhurbaşkanı kararı yargı yoluna kapalıdır” denildi.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ‘hukuki’ gerekçeleri her duruşmada aynı sözlerle anlatılırken, davalı idare kadınların sorduğu tek bir sorunun cevabını asla veremedi: Peki ama İstanbul Sözleşmesi’nde sizi rahatsız eden neydi?
‘BU DURUŞMALAR TÜRKİYE TARİHİNDE KARA BİR LEKE’
Nitekim mahkeme heyeti, 40’ın üzerindeki duruşmalı başvurunun kararının 20 Temmuz'daki adli tatil öncesi tebliğ edileceğini açıkladı. Danıştay Savcısı Kurt’un fesih işleminin iptalini talep ettiği davada karar merakla beklenirken, kadın örgütlerine göre karar İstanbul Sözleşmesi’nin geleceğinden çok yargı bağımsızlığının geleceğini şekillendirecek.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, aylar süren duruşmalarla kadınlar olarak ikinci bir şiddet vakası yaşadıklarını, bu duruşmaların Türkiye tarihinde bir kara leke olduğunu söyledi.
Danıştay 10. Daire heyetinin duruşmalardaki ılımlı yaklaşımının "Acaba arkasından ne gelecek?" düşüncesine yol açtığını ifade eden Güllü, “Türkiye’de eğer duruşma salonlarına geniş kitleler alınıyorsa, ılımlı yaklaşımlar sergileniyorsa bilin ki arkasından yanlış bir karar çıkacaktır. Aynı zamanda davalı idarenin de her duruşmada yaptığı aynı savunma sözleşmeden çekilme kararının ‘hukuki’ bir argümanının olmadığını gösteriyor” dedi.
Davanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesiyle seçim sürecine taşınabileceği, Yüksek Mahkeme’nin de o günün şartlarına göre karar verebileceğini belirten Güllü, şunları söyledi: “Kadınlar o güne kadar ölmeye devam edecek. Pınar Gültekin kararının benzerlerine şahitlik edeceğiz. Ama bizler asla pes etmeyeceğiz.”
‘DAVALI İDARENİN İDDİALARINI ÇÜRÜTTÜK’
Danıştay’da yapılan dört duruşmaya da davalı idarenin savunmasının damga vurduğunu belirten EŞİK Platformu avukatlarından İdil Yalçıner Şimşek ise süreci şu sözlerle değerlendirdi:
“Her duruşma aynı ifadeler üzerinden savunma yaptılar. Dediler ki; cumhurbaşkanı kararına karşı yargı yolu kapalıdır. Ama bizler o savunmaları çürüttük. Son celse diğer duruşmalardan farklı olarak bizler fesih işleminin Anayasaya aykırılık teşkil ettiği için dosyaların AYM'ye gönderilmesini talep ettik. Biz tüm duruşmalarda İstanbul Sözleşmesi’nden neden çekilindi diye sorduk; ancak hiçbir cevap verilmedi. Şimdi Danıştay’ın kararını bekleyeceğiz.”
DAVA REDDEDİLİRSE KARAR DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU’NA TAŞINACAK
Danıştay 10. Daire tarafından dosyaların reddine karar verilmesi durumda kadın örgütleri ve barolar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz edilebilecek. Kadın örgütleri buradan da olumlu bir sonuç çıkmaması durumunda AYM’ye bireysel başvuruda bulunacağını açıkladı.
Haber: Müzeyyen Yüce
Kaynak: Gazete Duvar
انقر للقراءة كاملة
Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da Yüksek Mahkeme cinsel saldırı mağdurlarına yapılan bekaret testlerinin 'yasadışı ve Anayasa'ya aykırı' olduğuna karar verdi.
التفاصيلAKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü ihbarla derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor dedi.
التفاصيلDernek ve vakıflara kayyım atamasını kolaylaştıran kanun teklifini “örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı” olarak değerlendiren kadınlar, “Bu yasayla yapmak istediklerini yapamayacaklar çünkü kadınlar artık susmuyorlar, susmayacaklar” dedi.
التفاصيل