Kadınlar Neden 'Ankara Mevzuatına' Karşı Çıkıyor?

06 أبريل 2022

Kadınlar Neden 'Ankara Mevzuatına' Karşı Çıkıyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl 20 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin imzasını İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekmesiyle birlikte ülkede kadına karşı şiddet meselesi tartışılıyor. AKP iktidarı, Erdoğan’ın bu yıl 8 Mart’ta boşanma aşamasında eşini 23 kez bıçaklamasına rağmen üç aylık tutukluluğunun ardından Samet Ağ’ın serbest bırakılmasına sert tepki göstermesi üzerine TBMM’ye torba yasa teklifiyle düzenlemeler sunuldu. Torba yasa teklifinde kadına karşı şiddeti önleme iddiasıyla Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) bazı hükümlerinde değişiklikler öngörüldü.

Teklifin TBMM Başkanlığı’nca içerisinde sağlık personeline yönelik şiddete karşı düzenlemeler gibi farklı hükümler bulunduğu gerekçesiyle kadın hak örgütlerince “ana müzakere yeri Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) olmalı” görüşüne karşı, KEFEK asli komisyon olarak belirlenmedi. Teklif müzakere edilmesi için asli komisyon olarak Adalet Komisyonu’na sevk edildi. Bu durum muhalefet vekillerince sert tepkiyle karşılandı ve tali komisyon niteliğindeki KEFEK Komisyonu görüşmelerinde tansiyon sıkça yükseldi. AKP’li KEFEK Başkanı Fatma Aksal’ın teklifi hızlıca ana komisyon Adalet Komisyonu’na sevk etmek amacıyla vekillere “sadece geneli üzerinde görüşme” ısrarında bulunması ve kadın hak örgütlerini komisyona davet etmeyi reddetmesi gerilimlere yol açtı.

VOA Türkçe’nin görüş aldığı kadın hakları savunucuları ise, teklif ile AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nin yarattığı boşluğu kesinlikle kapatamayacağını tam tersine acilen İstanbul Sözleşmesi hükümlerini uygulamak gerektiğini aksi takdirde kadın cinayetleri ve girişimlerinde artışın devam edeceği düşüncesinde. Kadın örgütleri ve hak savunucuları, teklifteki ceza hükümleriyle ilgili değişiklikleri ciddi sorunlu bulduklarını aktararak, Türkiye’deki asıl sorunu ise “kolluk güçleri ile yargıdaki uygulamalar, ceza infaz düzenlemeleri ve iktidardaki zihniyet” olarak ifade etti.

Ankara mevzuatı İstanbul Sözleşmesi'nin yerine geçebilir mi?

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Genel Başkanı Canan Güllü:

"Ben artık AKP’nin kadınlara karşı şiddet konusunda hiç ama hiçbir şey düşünmediğini düşünüyorum. Çünkü bahsettikleri Ankara Sözleşmesi olsa ki İstanbul Sözleşmesi'ni ikame edemez. Ama bunu bile düşünmüş olsalardı bu kadar kadını ateşe atacak bir tasarıyla gelmezlerdi. Çünkü ilk cümlesi pişmanlıkla başlıyor. Baktığımızda kadın cinayetlerini tanımadığını, anlamadığını fark ediyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı günden 31 Aralık 2021’e kadar 282 kadın öldürülmüştü. Çünkü bu öldürülen kadınlar kolluğa gittiklerinde refüze edilmişlerdi, gerekli mekanizmalar hayata geçmemiş veya kolluğa gidemez duruma gelmişlerdi. Hatırlayacaksınız Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı, 81 ildeki emniyet müdürlerine ‘size başvuran vakaları geri çevirmeyin’ demek zorunda kalmıştı. Tablo böyle vahim iken ve 2022’de artık yargı katliamlarına tanık olduğumuz bir süreçteki tasarı tam felakettir. Bu tasarı, parlamentoya gönderildiği hafta iki tane vaka vardı ülkemizde. Bir tanesi yüzüne kezzap atılarak daha sonra bıçak darbeleriyle yaralanmış ve öldürülmüş Bergen’in hayatını konu olan bir film vizyona girmiştir ama bu ülkede filmi doğduğu yer, yaşadığı yer olan Adana Kozan Belediyesi kadını katleden şahsın talebi üzerine vizyondan kaldırmıştır. Ne oluyor? İktidardan hangi ses çıktı bu konuda? İktidar da destekledi toplum da sessiz sakin durdu. Kimdi bu katil? Kasten adam yaralamış suçunu gözükerek şiddet kanunlarıyla değil cüzi bir süre içeride yatıp çıkan bugün eline verseniz belki aynı katliamı yapabilecek bir arkadaş. Yine iktidarca, Yargıtay Ceza Kurulu’nun son kararına karşı tepkisizliği de tartışılmalı bence. Çünkü Yargıtay Ceza Kurulu’ndaki hukukçu yetkili arkadaşlarca (hakimleri kast ediyor) bacağına 19,5 cm bıçak bağlayarak kendi teklifini reddettiği için öldürdüğü kadın ile ilgili ‘o sırada kurban almaya gidiyordum’ bahanesine inandıklarına tanıklık ettik. Kimden ses çıktı? Bizim reddetme hakkımızın elimizden alındığının bir süreci gösteriyor. Bakanlıktan gelen tasarı ise, ya canım öldünüz öldükten sonra ne yapalım öldüreni de biraz kollayalım dercesine sunulmuştur."

Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Avukat Hülya Gülbahar:

"TBMM’ye sunulan Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) değişiklik yapılması teklifi kadına karşı şiddet ve sağlık çalışanlarına karşı şiddeti içeriyor. İktidarın propagandası İstanbul Sözleşmesi'ne gerek olmadığı, kendi yasalarımızda yapılacak tekliflerle boşluğunun kapatılabileceği yönünde. Oysa bu tasarı tamamen göz boyama amaçlı kadına karşı şiddeti, kadın cinayetlerini önleyici, failleri caydırıcı hiçbir özellik taşımıyor. İyi hal dediğimiz kısaca takdir indirimleri sınırlandıracağız, kravat indirimi saygın tutum indirimi gibi kötü kullanmaların önüne geçeceğiz. Evet ama bunları değiştirmek için kanun değiştirmek gerekmiyor ki. Madde açık yanlış uygulanıyor. Mahkemede 'boynunu bükene indirim yaparsınız' yazmıyor. Bazı suçlar içinse cezası arttırılıyormuş. Buna da inanılır gibi değil. Müebbet hapis cezasını ağırlaştırılmış müebbet yapıyorsunuz. Şimdiye kadar böyle karar verildi kadın cinayet suçlarında. Durdu mu tam tersine artarak devam ediyor bu suçlar. Cezaları arttırmak bir çözüm değil kaldı ki dalga geçer gibi artışlar yapılmış. Mesela kasten yaralama suçu cezası 4 hapis cezasıyken 6 ay oluyor. İki ay mı kadınlara şiddeti durduracak? Tehdit suçu cezası 6 hapis cezası imiş 9 aya çıkarılmış. Bunlar iki yıldan az suçlar olduğu için zaten paraya çevriliyor, erteleniyor yani bunlar zaten uygulanmayan cezalandırma. İdam cezası getirseniz de bu suçları ağır ceza ile önleyemezsiniz. Önleyici felsefe gerekiyor. O da nedir? Kadın erkek eşitliği, kadınların haklarının erkeklerin hayatları kadar değerli olduğunu anlatmanız lazım. Bunun tersini savunuyorsunuz ondan sonra yaralama suçu cezasına zam yapıp 6 aya çıkartıyorsunuz sonra kadına karşı şiddet duracak diye propaganda yapıyorsunuz olmaz tabii ki öyle bir şey olmayacak."

Avukat ve İstanbul Sözleşmesi’nin vazgeçilmesine karşı davacı Özlem Günel Tekşen:

"Siyasi iktidar açısından İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılması nedeniyle aslında bir samimiyet testi olarak görüyorum. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla kadınların alınan haklarını geri getirecek bir düzenleme olarak maalesef ki göremiyorum. Eksiklikleri çok fazla getiriliş biçimi zaten siz de takdir edersiniz ki hiçbir kadın örgütüne, barolara, Türkiye Barolar Birliği’ne danışılmadan görüş alınmadan apar topar meclise getirildi. Bu düzenleme maalesef ki yeterli olamayacak. Şöyle ki nitelikli hal olarak getiriliyor. Kadına karşı işlenmesi nitelikli deniliyor yalnızca kadın ibaresi getirilerek kadın ötekileştiriliyor aslında. Anayasa’daki eşitlik ilkesine de aykırı bir durum yaratılıyor. Eğer kadın kadına suç işlerse ne olacak o zaman da fail olan kadına karşı mı arttırılacak bu ceza. Yani sadece erkekler işlemiyor, kadınlar kadınlara karşı tehdit, yaralama suçları işlediği zaman da ceza mı arttırılacak? O anlamda da çok düşünülmüş bir tasarı olarak görmüyorum. Bu suçlar uzlaştırma kapsamından çıkarılmış ancak duyumlara göre Medeni Kanun’da da bir değişiklik yapılması öngörülüyor. Ve burada aile arabuluculuğunun getirilmesi konuşuluyor. Nafaka hali ve diğer kadın hakları kazanımları yönünden koruyucu olacak mı bu düzenlemeler, düşündürücü buluyorum."

AKP’nin teklifindeki düzenlemeler neden yeterli değil?

Canan Güllü: "Mesela neyin iyi hali? Siz bir kadını katletmişsiniz, katlederken ki ruhunuzu irdelemiyor yargı. Katlettikten veya tecavüz ettikten sonra yargı karşısına geldiğinizde tıpkı eskiden olduğu gibi kravat indirimi, saygın duruş indirimi olmasın diye getirdikleri konu (hüküm) pişmanlık derecesine hakim tarafından olayları görebilme üzerine. Hakim, hangisini araştıracak? Bugüne kadar hangi sosyal durumunu araştırdı ki hakimler? Failler ya da sanıklar ile ilgili sosyal durumu, hayat içindeki durumu, bunu araştırdılar mı? Hayır. Yine havanda su dövüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir konuşmasındaki tepkisini emir telakki kabul ettiler. Dostlar alışverişte görsünler. Bunu da parlamentoya getirdiler. Oraya pişmanlık kelimesini koydukları anda da bütün iyi niyetlerini kendileri açısından da suiistimal ettiler."

Hülya Gülbahar: "Teklifteki olumlu diye sununan bir madde ısrarlı takibin ayrı bir suç olması. Orada kişide ciddi bir huzursuzluk oluşturacak deniyor ki bunun ölçüsü ne olacak, hakim karar verecek. Bu zaten bir problem. İkincisi ceza olarak 6 aydan iki yıla kadar ceza öngörüyor. Israrlı takip adı üzerinde sistematik işlenen suç. Orada zaten TCK 96 maddesi var. Eziyet suçu var ve cezası sıradan iki kişi arasında işlendiğinde iki yıldan beş yıla kadar akrabalık varsa 5 yıldan 8 yıla kadar. Bu kadar etkili bir ceza var. Bunu uygulamayıp düzenleme yapmak cezaları ağırlaştırmak değil tam tersine hafiflettirmek anlamına geliyor. Ayrıca kadına şiddet davası kamu davasıdır. Şikayete bağlı olmaz. Şikayete bağlı olduğunda o dava düşmemeli. Şiddete uğrayan kadının kendi akrabalarının şiddet uygulayan failin akrabalarının, onlar yetmezse karakoldaki kolluğun, savcının, memurun baskısıyla şikayetinden vazgeçirilmeye çalışılıyor. Kadınlar daha çok şiddete maruz kalıyor. O yüzden kamu davası olması lazım. Çocuğa karşı istismar olduğunda dahi kamu davası olmuyor. Böyle bir düzenleme asla kabul edilemez. Önemli sayılacak son nokta da ‘şiddet mağduru kadınlar için avukat görevlendireceğiz’ diyorlar. Zaten çocuk istismarında ve cinsel suçlarda avukat görevlendirme zorunluluğu var. Tam tersine kadınlara avukat isteme hakkı hatırlatılmadığı için sorun yaşanıyor. Faile, faile atanan avukat için mağdura da atanan avukat kriteri getirilmesi lazım. Böyle bir kriter yok tabii ki teklifte. Her kamuoyunda infial oluştuğunda kadına şiddet oluştuğunda ceza kanununun o maddesini bu maddesini değiştirmek çözüm değil. Burada önemli çözüm infaz kanunu aslında. Türkiye’de ceza kanunu yeterince ağır. Bu cezalar için yatılmıyor ki Türkiye’de. On yıl ceza alan birisiyle ilgili bir yıl kapalı cezaevinde bir yıl yattıktan sonra açık cezaevi eliyle nasıl çıktığını görüyoruz. Sorun Türkiye’de infaz hukuku yoluyla, yapılan değişiklikler eliyle örneğin en son Covid salgını gerekçeli izinler gibi. Cezalar açık ya da örtük aflarla uygulanamaz hale geliyor. ‘Erkeklik indirimleri’ kaldırılacak deniyor ama biz ise ‘yasalara dokunma uygula’ diyoruz. Mesela ‘haksız tahrik’ uygulaması. ‘Yataktan itti, yemek yapmadı’ gibi erkeklerin kadınlara karşı işlediği suçları meşru gösteren bir haksız tahrik mekanizması var hukukta. Asıl bu mekanizmayı tartışmamız gerekiyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, en son kararıyla elinden gelse kendi eliyle kendi ölümüne sebep oldu yönünde karar yazdı. Bunlara hiç değinmeyen bir yaklaşım var. Teklif yeni sorunlara yol açacak. Kadınlara karşı işlenen yeni suçların önünü açmış oluruz. Samimi bir çözüm içinse İstanbul Sözleşmesi’nden o haksız çıkış kararını geri almak gerekiyor."

Özlem Günel Tekşen: TCK madde 123’e uzun süren ısrarlı takip ilk defa suç olarak girdiği görülüyor. Zaten getirilmesi gereken bir düzenlemeydi, getirilmesi açısından olumlu bir düzenleme ancak ısrarlı takipte diğer bütün TCK’da kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit gibi suçlarda kadına karşı işlenmesini kadına karşı ibaresiyle nitelikli hal sayarken burada ayrılık kararı ya da boşandığı eşe karşı işlenmesi halinde nitelikli hal saymış. Yani ayrılık kararı boşandığı eş olmazsa sevgilisi, imam nikahlı eşi olursa nikahsız yaşadığı kadın olursa herhangi bir nitelikli hal öngörmemiş. Bu açıdan eksik bir düzenleme olarak görüyorum ısrarlı takibi. Mesela CMK’ya getirdiği düzenlemeyle tutuklama nedenlerini katalog suç haline getirmiş. Biz kadın hakları savunucuları aynı zamanda insan haklarını da savunuyoruz. Bu nedenle tutuklama nedenlerini CMK’da suç sayıp direkt tutuklama yapılması zaten insan haklarına aykırı. Burada gerekli şartlar varsa tutuklama yapılmalı. Kadına karşı işlense de suç eğer gerekli şartları varsa tutuklama yapılmalı. Katalog suç olarak düzenlenmesi insan haklarına aykırı bir düzenleme. Ayrıca CMK 239’da ise kadına karşı suçlarda ve cinsel saldırı suçlarında mağdura Baro’dan avukat verilebileceği söyleniyor. Bu olumlu bir düzenleme olarak görülebilir ancak eksik. Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı’yla görüşmesinde davalara müdahillik talebiyle ilgili düzenleme talep etmişti. Kadın cinayetleri dosyalarında Baro’nun ve kadın örgütlerince yapılan müdahillik talepleri kabul edilmiyor. Oysa İstanbul Sözleşmesi de bunu öngörüyordu. O da kaldırıldı. Yani bu yönüyle de eksik."

KEFEK’teki görüşmelerde özetle neler oldu?

KEFEK’teki görüşmelerde CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, “İstanbul Sözleşmesi'nden geçtiğimiz yıl 20 Mart’ta az önce anlattığım gerekçelerle, hukuksuz bir şekilde Meclis’in iradesini bir tek kişinin iradesiyle yok saydıktan sonra bir pişmanlık olmuş. Bu pişmanlığı bir nebze olsun giderebilmek için de ‘hadi, bu teklifi hazırlayalım’ denilmiş. Bu teklif sadece ve sadece ‘mış gibi’ yapılan ve sorunun kadına yönelik suçlarda, şiddet ve kadın cinayetlerinde sadece ve sadece pansuman tedavisi uygulayacak bir pansuman kanun teklifidir. Oysa biz artık pansuman tekliflerle oyalanmak istemiyoruz. Neden? Çünkü bir insanın, bir kadının canı sadece pansuman kanun tekliflere emanet edilemeyecek kadar önemlidir. Anayasal hakların ihlalinin önüne geçmek istiyorsak ve gerçekten samimice kadına yönelik suçların önlenmesi ve sizin deyiminizle ‘sıfır tolerans’ noktasına getirmek istiyorsak inanın bu kanun teklifi bu amacınıza hizmet etmiyor” dedi. Bu sözler üzerine AKP Malatya Milletvekili Öznur Çalık ise, “Muhalefet zihniyetini ne olur kadın konusunda hiç olmazsa kullanmayın. Tek adam zihniyeti, 2001 yılından itibaren milletin 15 seçimde desteğini almış, milletin yüreğinde yer bulmuş, sevgisi perçinlenmiş bir lider için söylenmez. Seçimleri kaybetmiş ama buna rağmen Genel Başkanlığa devam eden..” ifadelerini kullanınca CHP’liler tepki gösterdi. CHP’nin söz talebini AKP’li Aksal kabul etmedi. HDP’li Filiz Kerestecioğlu ise, “Eksiklikleri giderebilir miyiz diye iki dakikamızı ayıramadık” tepkisiyle KEFEK’in görevini yerine getirmediğini işaret etti. AKP’li Aksal ise, teklif üzerine yedi saatlik görüşmeyi yeterli gördüğünü belirterek, teklifi oylamaya sundu ve AKP ile MHP’nin oy çokluğuyla teklif kabul edildi. Şimdi gelecek Salı günü teklif, Adalet Komisyonu’nda görüşülecek.

Kadın hakları savunucusu kimliğiyle tanınmış Filiz Kerestecioğlu, yaşananlar üzerine “Şimdi, biz, ısrarlı takip suçunu, 96’daki eziyet suçuna göre mi, 6284’e göre mi, TCK 123’e göre mi; hangisine göre değerlendirirsek daha iyi olur ya da zaten ısrarlı takip suçu vardı da aslında uygulanmıyor muydu? Bunu tartışabilmek mesela... Bunları yapmadan nasıl biz Adalet Komisyonuna bir şeyler ileteceğiz ya da nasıl gerçekten orada tatmin edici bir şekilde görüşülecek? Biz KEFEK’te uzlaşamadan mı bir şey çıkaracağız? Bu, Türkiye için ayıp değil mi? Yani bu kadar hepimiz “Şiddete karşıyız, şiddete karşıyız” derken bir maddeleri mi görüşemeyeceğiz? Niye görüşemeyeceğiz?” tepkisini gösterdi.

Kaynak: Amerika'nın Sesi

انقر للقراءة كاملة

آخر أخبار

11 ديسمبر 2020

Pakistan mahkemesi, bekaret testinin Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdi

Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da Yüksek Mahkeme cinsel saldırı mağdurlarına yapılan bekaret testlerinin 'yasadışı ve Anayasa'ya aykırı' olduğuna karar verdi.

التفاصيل
17 ديسمبر 2020

Halkın susması isteniyor

AKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü ihbarla derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor dedi.

التفاصيل
02 شهر نوفمبر 2012

Kadınlardan STÖ tasarısına tepki: İstediklerini yapamayacaklar

Dernek ve vakıflara kayyım atamasını kolaylaştıran kanun teklifini “örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı” olarak değerlendiren kadınlar, “Bu yasayla yapmak istediklerini yapamayacaklar çünkü kadınlar artık susmuyorlar, susmayacaklar” dedi.

التفاصيل