İlahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Hasan Aydın, İran’da kadınların “İran İslam Devrimi”nden bu yana özgürlük savaşı verdiğine işaret etti. “Devrimlerin dayattığı örtünme yasası ve yaşam biçimi dayatması, daha baştan beri eleştiri konusu” diyen Aydın, “Bu protestolara ve eleştirilere rağmen örtünme, önceleri devlet daireleri ile sınırlıyken daha sonra tüm kamusal alanlarda zorunlu hale getirildi. Bugün İran’da sokaklarda kadınların örtünmesini denetleyen ahlak polisleri var; devlet ve İslam adına kadınları irşad ettiklerini (yol göstermek) savunuyorlar” ifadelerini kullandı. İran’da yaşananlar üzerinden dini tartışma yaşandığını söyleyen Aydın, Şiilik olarak bilinen İran İslamı’nın sünni Müslümanlıktan farklı olduğuna dikkat çekti.
Aydın, buna karşın uygulamada ortak yönler olduğuna işaret ederek “Özellikle Sünni Selefi gelenekte, dinsel metinlerin literal anlamlarına sarılanlar, kadınların örtüsüz dışarı çıkmalarını hoş karşılamıyor. Sünni Müslüman devletlerde, bu yüzden kadın haklarına yönelik büyük kısıtlamalar söz konusu. Türkiye’de Selefi kesimler ile tarikatlar, kadının toplumsal yaşama dahil olmasından, eğitim almasından, kimi kadınların başörtüsü takmamalarından epeyce rahatsızlık duyuyor. Bu konuda sık sık sosyal medya aracılığıyla açıklama yapıyor, kadın özgürlüklerinin artırılmasından şikâyet ediyorlar” ifadelerini kullandı.
‘ANADOLU HOŞGÖRÜSÜNÜ KORUYOR’
Tarikat ve cemaatlerin kadın özgürlüklerini hedef alan şikâyetlerinin toplumda etki yaratmadığını söyleyen Aydın, bunun üç nedeni olduğuna dikkat çekti. Aydın, bu üç nedeni şöyle sıraladı:“İlki; Anadolu İslamının kendine özgü yapısı. Anadolu İslamı, Türk kültürüyle yoğrulmuş bir İslamdır ve tüm Araplaştırma ve İslamlaştırma politikalarına rağmen kendi bilgeliği ve hoşgörüsünü hâlâ koruyor. İkincisi; Anadolu bilgeliğine ve Batı Aydınlanma geleneğine dayanan Atatürk devrimleri. Atatürk devrimlerin laik temelleri gereği kadın haklarını öncelemesi, kadının eğitimini, politik özgürlüklerini ve sosyal yaşama katılımını yasal olarak garanti altına alması, kadın hakları bağlamında Türkiye’yi İslam toplumları arasında ayrıcalıklı bir yere oturtuyor. Üçüncüsü; laikliğin getirdiği hak ve özgürlükleri gittikçe önemseyen kitlelerin artışı. Özellikle kadınların sosyal yaşama dahil olmaları, Anadolu’da halk kitlelerince önemseniyor ve destekleniyor. Hatta kadınlarımız, kız çocuklarının okumasını, iş sahibi olmasını, kimseye muhtaç kalmamalarını çok önemsiyor. Hatta köklü İslami duyarlılığı olanlar bile elde edilen kazanımlardan vazgeçmek istemiyor.”
‘LAİKLİK PANZEHİR’
Türkiye’de kadınlara ilişkin çözülmeyi bekleyen pek çok sorun olduğunu söyleyen Aydın, “Çocuk gelinler, namus cinayetleri, kadınların okullaşma oranındaki sayısal düşüklük, kadına yönelik şiddet, kadın istihdamının azlığı, ilk akla gelenler. Bunların acilen çözülmesi gerekiyor. Kuşkusuz çözüm, laik, akılcı ve bilimsel düşünceyle sorunlara yaklaşmaktan geçiyor. Türkiye halkı, Ortadoğu’da din baskısı sonucu yaşanan insan hak ve özgürlükleri ihlallerini gördükçe, laikliğin her türden ayrımcılığın panzehri olduğunu daha yakından kavrıyor ve bu kavrayışı kökleşiyor” dedi.
TÜRKİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ: DİKTATÖREL SİYASAL İSLAMA KARŞI MÜCADELEMİZ SÜRECEK
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü de İran’da yaşananlar üzerinden Türkiye’ye dikkat çekerken, kadınların isteklerine işaret etti. Türkiye’nin kuruluş vizyonunun “çağdaş, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğünü gözeten ilkelerden oluştuğunu” söyleyen Güllü, “Bu da bize kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, parlamenter sistemde yasama, yargı ve yürütme organlarının hukuka aykırı hareket edemeyeceği, bilimi temel alan eğitim ile batıl inançlardan uzaklaşan, din ile devlet işleri arasında kalın bir çizginin varlığının kabul edilerek kamusal alanda çalışmaların yürütülmesini sağlayacak bir duruşu ifade eder. Bu vizyon, anayasanın dört maddesi içinde vücut bulmuş ve değiştirilemeyeceği güvenceye alınmıştır” dedi.
‘Yasalarda hissedilir oldu’
1850’li yıllardan itibaren kadın mücadelenin temel isteğinin yasalar önünde eşitlik olduğunu aktaran Güllü, “Yasal olarak sağlanan bu eşitlik ile kadınlar eğitime erişebilecek, birey olduğu kabul edilerek seçecek ve seçilebilecek, yargı önünde şahitliği eşitlenecek ve dogmalarla tarikat ve cemaatlerle sosyal yaşamdan ayrılıp hane içine kapatılmayacaktı” diye konuştu.
“Geçmişin mücadelesi, Cumhuriyet kurulurken emeğin karşılığını yasal boyutlara eriştiren Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile garantiye alınmıştır” diyen Güllü, şunları kaydetti: “Bizim yasalarımızda iktidarın siyasal İslam ayağının sesi, 2010’dan itibaren hissedilir konuma geldi. Müftüye nikâh yetkisi, erken yaş evliliğinin yapılmasına yol göstericilik, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyılması, kadınların kıyafetleri üzerinden hedefleştirilmesine yönelik imam söylemleri ve özellikle Ayasofya camisinin açılışında Diyanet’in laiklik aykırı konuşması ile hız alan kültürel faaliyetlerin yasaklanması... Aslında İran ve Afganistan’daki arkadaşlarımızın anlattığı süreç, İstanbul Sözleşmesi ile aile ve LGBT’lerin insan haklarına yönelik tavırlar, ülkemizde de ‘şeriat isterük’ diyenlerin varlığını ortaya koyuyor.”
‘GELECEĞİNDE DE VARIZ’
Özellikle son dönemde “olmayan İslam kuralları ile kadının cinsel obje olduğu ve bu nedenle sakınılması gerektiği” fikrinin empoze edildiğini, tarikat ve cemaatlerdeki cinsel istismar vakalarının kamuoyuna yansıdığını kaydeden Güllü, zihniyet dönüşümünün kadınları da etkilediğini belirterek “İtalya’da yönetime seçilen ilk kadın başbakanın kürtaj karşıtı olmasının, kadın hakları açısından eril zihniyet taşıyor olmasının tehlikesinin de farkındayız. Bu, geleceğe geniş perspektiften bakarak haklara sahip çıkmamızı gerektiriyor. Bizim elimizdeki en iyi avantaj, İran’da yönetime gelen bir cumhurbaşkanı eşinin kurumumuzu ziyaret ederken ‘Sizde yasalarla laiklik, eşitlik güvence altında. Biz de o yok’ demesiydi. Bizdeki güvence kadınlardaki zaman zaman delinse de 100 yıllık bir sahipleniş. Çünkü bu ülkenin kurtuluşunda da kuruluşunda da vardık ve geleceğinde de var olacağız” dedi.
‘LAİKLİKTEN ÖDÜN VERMEYECEĞİZ’
Kadınların “laiklikten ödün vermeyen bir devlet yönetimi, özellikle artan kadın cinayetleri nedeniyle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, öncelikle kesintisiz eğitim için 4+4+4 sisteminin kaldırılarak kız çocuklarının okullaşmasının sağlanması, karar mekanizmalarında eşit kadın temsili, istihdamda var olması adına yasalarla eşitliğin sağlanması” taleplerini dillendirdiğini kaydeden Güllü, TKDF’nin de bu yönde mücadele verdiğini belirterek “Dünya ile entegrasyon sürecini de yakın takip edip, diktatörel siyasal İslama karşı mücadele etme kararlılığındadır” diye konuştu.
Kaynak: Cumhuriyet
برای مطالعه کامل کلیک کنید
Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da Yüksek Mahkeme cinsel saldırı mağdurlarına yapılan bekaret testlerinin 'yasadışı ve Anayasa'ya aykırı' olduğuna karar verdi.
جزئیاتAKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü ihbarla derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor dedi.
جزئیاتDernek ve vakıflara kayyım atamasını kolaylaştıran kanun teklifini “örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı” olarak değerlendiren kadınlar, “Bu yasayla yapmak istediklerini yapamayacaklar çünkü kadınlar artık susmuyorlar, susmayacaklar” dedi.
جزئیات